2011’e girerken geçmişi bırakıp, gelecekten bahsetmiştim. Bkz: Yazının ilk paragrafı (“2010 yılına girerken “2009 Neden İyi Geçti?” diye yazmıştım, bu kez de tarz değiştirerek, önümüzdeki yılı yazmak istedim“)
Bu kez ise değişen sadece bakış açısı olmasın, gelin şunu tepetaklak yapalım. Bu gün, 31 Aralık 2012 Pazartesi olsun.
Üzerinde çalıştığım keyifli projenin büyük bir kısmını bitirmenin rahatlığıyla, yeni yılı karşılamak üzere arabaya atlayıp planlanmış eğlencenin tam ortasına giriyorum. Gece uzuyor, alkol malum. Sabaha karşı 4 civarı, mide sancıları çekerken geçen yıl (2012) aklıma düşüyor:
Hiçbir şey anlamadığım, sınavlarla dolu ocak ayı. Ucuz atlatılıyor, fakat tatil kısa. Yıl sanki kötü başlamış ve tüm gerginlik üzerimde. Hiç çaktırmıyor puşt. Beklenti artıyor, karşılamak başa düştü. Tatil. Yine tam zamanında. Dönüşü ise başka bir macera, şimdilik boşver.
28’lik Şubat bu yıl 29 olduğundan mıdır bilmem, bir türlü bitmiyor. Bitmiyor lan. Blog boşlanıyor, işler aksıyor. Bahar bile gelmemişken, alakasız bir rehavet. İmdadımıza bilmök yetişiyor. Hava değişikliği iyidir. Toparlanma dönemi. Mart ayı geçerken “sık dişini, şurada kaldı 2 ay” avuntusu yetmemeye başlıyor.
Nisan. Vize. Hoş geldin, özlemiştik. Bahar bir yandan. Isparta, hiç çekilmiyorsun be. Gelme üstüme. Malum sınav yazımı bilmemkaçıncıkez baştan yazıyorum. Sabahın köründe gidilen dersler ağır geliyor.
Ve mayıs. Biraz daha gayret. Plaka saymaktan utanmamak gerek. Sayılı gün sınavları da getirecek ya, çabuk geçiyor. Konsantrasyon sıfır, motivasyon zirve. Son dakika golü olmaz değil mi? 2-2 mi?
Bitti. Kep töreni alakasız bir tarihte, her yıl olduğu gibi. Keşke, o kep daha havadayken kanatlansa. Lüzumsuz bir hüzün. Gidiyorsun işte, hiç bıdıbıdı yapma. Bu boktan şehirden geriye sadece güzel insanlar kalıyor. “Bir ilk gün, bir de son gün” dedikleri doğruymuş.
Yine ben kazandım, sen kaybettin..
Dört yılın acısı zaten ancak böyle bir tatil ile çıkardı. Aferin haziran, harikasın. Tatil bitiyor, işe koyulma zamanı. Ankara ne tarafta? Uzakmış.
Temmuz, Ağustos. Planlar, planlar. Tatlı heyecanlar. Sıcak lan. Beklediğine değdi. Tamam fazla değmesin, sorun yok.
Bavul yok, alınacak bilet yok. Ne garip. Bu nasıl eylül? Sabah iş var. Kim kalkacak? Hiç çeki.. Tamam tamam, güzelsin Ankara.
Ekim, aslında sen hep buradaydın. Fakat ben yoktum. Bir itiraf: tek şikayetim umarsızca film izleyebilme özgürlüğümün son bulması. Renklileri kaçta yıkıyorduk? Hey gidi Isparta.
Kitaplar. Kütüphanem genişliyor. Soğuk lan. Düzen oturdu, tıkırtıkır. Yalnız bu trafik meselesi sorun. Araba şart.
Bak kar yağıyor. Ankara’ya böyle yakışıyormuş demek ki kar.. Şikayet yok. Kar dedik, tatil beklentisini aşmak kolay değil. Neyse, daha ilk yıldan olur o kadar. Güzel. Dünyanın sonu yok, Maya Takvimi yalan.
Gömleği de pislettik. Çıkmaz bu leke. Keşke arabayla gelmeseydim. Kim götürecek şimdi?
Mutlu yıllar.
(Kendime not: Az iç, birbirine karıştırma)
Not: Henüz bir yılbaşı planım yok.
[…] başlığa iki nokta koyduğumu hatırlamıyorum fakat, 2012′ye girerken yazdığım “2012 Nasıl Geçmeli?” yazısı daha dün gibi […]
[…] Yazdığım ufak tefek uygulamaları yayına açacak ve yayınlayacak seviyeye geldim. Android, Yii ve CodeIgniter öğrenmeye başladım, öğrendiklerimi -yarım da kalsa- blogda yazdım. Yeni yıl planı yaptım. […]