Tam 1 yıl önce, aynı başlıkla bir yazı daha yazmıştım: Babama #1. O günlerde, gerek yazı dilim; gerekse aktarabildiğim düşüncelerim şimdiki kadar net değilmiş. Bu sebeple bir kez daha yazmaya karar verdim.
Aile yapımız, toplumsal gelenek ve göreneklerimiz maalesef bizi “aynı tip” büyümeye sevk ediyor. Dolasılıyla en ufak bir değişik davranışta (bunu toplum hatalı ve terbiyesiz şeklinde adlandırıyor) çok yadırgıyoruz olanları. Bu kez soyut bırakmak istemiyorum, bir olay anlatayım:
Küçüklüğümden beri babamla iletişimim ve ilişkim çok iyi olmuştur. Bunun getirdikleri sayesinde, kendisiyle defalarca aynı halı sahada futbol oynadık. Yine o maçlardan bir tanesinde; bana pas vermediği için, karşımda bir arkadaşım varmış gibi serzenişte bulunmuştum. Biraz bağırarak..
Ortamda babamın yaşıtları da vardı. Söylediğim gibi, bu çok yadırgandı. Neden? Çünkü: “Aynı sahada top oynamaya layık görülüyorum, ama hala yapılan hatayı dile getiremem“. Elbette ki bu işin biraz geçmişi var.
Onu da anlatayım. Babam askerliğini yaparken, Bölük Komutanı ve diğer üst rütbeli komutanları ile beraber futbol oynuyorlarmış. Bir pozisyonda, komutanı babama çelme takıp düşürmüş. Kendisi de bilerek olduğunu düşünüp, tepki göstermiş. Sonradan olaya üst rütbeli komutanlar müdahele etmiş. Emir-komuta dahilinde bir maç yapmıyorsunuz demişler falan, olay kapanmış. Çok benzer değil, farkındayım. Ama temeli aynı.
20 senelik hayatımın -ki çok kısa bir hayat- içerisinde tanıdığım birçok arkadaşım, babasını yalnızca lafı dinlenecek; emir alınacak ve yanında susulacak bir insan olarak tanımış ve yaşamış. Bunu geçen yazıda olduğu kadar yadırgamıyorum. Yetiştirme şekli ve toplumsal kaygılar yüzünden fazla seçenek kalmıyor zaten! Artık bu ‘normalleşti‘ benim gözümde. Fakat hala, bana doğru ve sağlıklı gelmiyor.
20’li yaşlarda, hala babaya hal hatır soramamayı, yanında fikir belirtememeyi alışkanlık haline getiren; ve bunu yapan kişileri de ‘terbiyesiz‘ olarak gören büyüklerimi ve arkadaşlarımı aciz buluyorum. Bunu da belirtmeden geçemem.
Babamla beraber çok fazla vakit geçirmeme rağmen, hala kendisini yeterince yaşayamadığımı; deneyimlerinden olması gerektiği kadar faydalanamadığımı düşünüyorum. Bununla beraber faydalanamadan da kaybetmekten korkuyorum. Ki her ölüm erkendir, galiba hep erken gitti diyeceğim.
Uzun zamandır kişisel bir yazı yazmamıştım, iyi oldu bu. Babasının kıymetini bilenlere ve onunla vakit geçirebilenlere sesleniyorum: Ne mutlu bize!