Ben Aslında Donanımcı Olacaktım

B

(Yazının başlığı aslında: “Ben Aslında Donanımcı Olacaktım a.k.a Üniversiteyi Bitirdim” olacaktı. Bu eklemeyi göz önüne alırsak, oldu bile. Paranteze alalım o halde..)

Evet üniversiteyi, kimbilir belki de tüm öğretim hayatımı tamamladım. Böyle yazınca, sanki bitireli 3 gün olmuş gibi oldu, farkındayım. İşin doğrusu, üniversiteyi bitireli 6 ay oldu. Tamamlamasına tamamladım ama, bunu yazıya aktarma işi hep ertelendi. Başta yazacaklarıma karar verememek olmak üzere, iş, tatil, keyif vb. sebeplerden ötürü yazı gecikti.

Bu yazının, benim için olduğu kadar, blog için de ayrı bir önemi var. Zira blog maceramın başlangıcı ile Isparta’nın başlangıcı aynı günlere denk geliyor. Isparta’da ne yaşadıysam, yansımaları blogda mevcut. Bir kısmı bürokratik engellere takılsa da mevcut olmaya devam edecek.

Çocuk yaşlarda, ram takıp çıkarmayla başlayan serüvenim, ergenlikte çalıştığım bilgisayar tamircileri sayesinde “donanımcı olma” hevesine dönüştü. Heves zamanla hobiye, ardından bir uğraşa hatta para kazandığım mesleğe dönüştü. Ülke şartları müsade etse, belki bu serüven başka bir hikayenin ilk adımlarını hatırlatıyor olacaktı.

Bu beklentiler ile üniversiteye adım attığımda anladım ki; kazın ayağı öyle değil. Üniversite okumanın gerekliliğini her zaman kabul etsem de, bir işi başarıyla gerçekleştirmek için o işin tahsilini almaya her zaman gerek olmadığına defalarca tanık oldum, hatta konuya başrol oldum.

Donanım beklentisinden yazılıma yöneliş veyahut daha doğru anlamıyla geçiş düşündüğüm kadar zor olmadı. Önceleri çok keyifle öğrendiğim ve uzun zaman peşini bırakmadığım C ile tanıştım, uğraştım. Deitel’in rezil çevirileri sayesinde epey de yol kat ettim. Sonra, eğitim sisteminin en çok eleştirdiğim yönüyle birkez daha yüzleştim, önceliğim olmayan ne kadar bilgi varsa üstüme hücum etti. Misal, daha pointer, veri yapıları, i/o işlemleri dahi öğrenmeden, kısaca “ihtiyaç” duymadığım halde OOP öğrenmek zorunda kaldım. Okul yüzünden kafamdakilere vakit ayıramadıkça okuldan, şehirden, bölümden, insanlardan uzaklaştım.

Uzunca bir süre okulu boşladım, dersleri takip etmedim. 15 kadar kilo aldım, dizi izledim, onları bloguma yazdım. Bol bol siyasi, dini ve biyografik kitaplar okudum, onların da bir kısmını bloguma yazdım. Tüm siyasi fikirlerim ve düşünce kurgum, hayattan beklentim kısaca hayata bakışım pek de hatırlamak istemediğim bu dönemde baştan sona değişti. Kendimi yeterli gördüğüm “yazarak derdini anlatabilme” konusunda, yetersiz olduğumu fark ettim. Bir süre anonim olarak blog ve sözlüklerde yazdım. Jargon ve racon öğrendim. Sanırım Isparta’nın tam anlamıyla en iyi yanı bu oldu. Elektrik dersinden kaldım.

Bu süreçte algoritma mantığı ve programlama üzerine en çok kafa yorduğum dönem, ne yazık ki geleceği dipsiz kuyu kadar karanlık olan Delphi ve MS Access ile oldu. Aylarca sadece Delphi ile kod yazdım. Hala da faydasını görmüş değilim.

Yine aynı dönemlerde parasız kaldım, ihtiyacım olandan fazla kazandığımı fark edince nasıl yaptım hala bilmiyorum, biriktirmeye başladım. Isparta’da, bu yazıyı muhtemelen okumayacak kadar uzakta olan bir arkadaşımla herkesten habersiz, bir dükkanda dizi, film, poster satarak 2-3 ayda koyduğumuz sermayenin 4 mislini kazandık. Sonra o yoluna devam etti ve battı. Ben ise, o dönemlerde aldığım nadir doğru kararlardan birini alarak paçayı kurtardım.

Biraz kafamı toparlayınca, sosyal yönlerin de etkisiyle (blog, twitter vb) üniversitedeki kulüp işleriyle ilgilenmeye başladım. Ömer Karapınar’ın sayesinde, üniversitenin en büyük etkinliklerinden birini gerçekleştirdik. Bu başarı da cezasız kalmadı tabii. Hiç istemediğim halde kulübün başkanı oldum. Bu sayede, hiç tanımadığım insanlarla iletişim kurmayı, arkamdan söylenen lafları yutabilmeyi ve insan yönetebilmeyi öğrendim.

Yine de hala kendimi yazılım konusunda yeterli görmüyordum, yapamayacağımı düşünerek güzel staj bir ortamından kaçtım ve  naylon staj yaptım. Stajın en büyük faydası, staj defterini dağıttım arkadaşlarıma olmuştur sanırım, hehe. Yine elektrikten kaldım. Neredeyse her şeyiyle kesinleşmiş bir Erasmus fırsatını keyfimden ötürü iptal ettim.

Bu yolun (üniversite, bölüm vs) sonu ya da çıkışı olmadığını düşünerek, yine habersiz, amatör bir takımın futbol antremanlarına gitmeye başladım. Biraz kilo verdim. Aslında fena gitmeyen bu dönem Isparta’ya dönmek zorunda olmamla tekrar son buldu. Okulu bırakacak kadar cesaret ne yazık ki bende yoktu.

Okulla olan mesafem gittikçe açılmaya başladı, daha önce ağır aksak da olsa geçtiğim alan/yazılım derslerinden de kalmaya başladım, o dönemlerde bu işin bana göre olmadığına karar verdim. Tekrar kilo aldım, bu kez dizi değil film izlemeye başladım. Bir arkadaşımın teşviki ve kulüp süreçlerinden gelen gereklilik ile diksiyon ve güzel konuşma eğitimlerine katıldım. Buradan gelen cesaret ile yönümü tekrar okula çevirdim.

Kaybedilen ayların telafisi kolay olmadı. Farklı dil ve platformlara defalarca giriş yapıp, yarım bıraktım. Bir gece elimdekinin yetersiz olduğunu fark edince oturup OOP öğrenmeye başladım.  StackOverflow’u keşfettim. Yine yeterli olduğunu düşündüğüm İngilizce bilgim ile soru dahi sorumadığımı fark ettim, üzerine gittim. Bir süre sürekli yeni hesaplar alarak soru sordum (rezillik değil mi?). Ancak bu sayede Rus bir yazılımcı ile tanıştım (sakin olun, tabii ki erkek). 2 İngilizce yoksunu yazılımcı adayı olarak İngilizce mailleştik. Birçok kavramı ve dahası kavramları nasıl öğreneceğimi (kısaca balık tutmayı) bu arkadaş sayesinde öğrendim.

Biraz toparlandıktan sonra, okulu da rafa kaldırıp vaktimin tamamını eksikleri kapatmaya ayırdım. Sonra bir blog yazısı okudum (bkz: madde 12). İstanbul’un kapısından dönerek Ankara’da staja başladım. Şirket değil, yazılımcı seçtiğimden (bkz: yine madde 12) teknik yönden kendimi hazırlamadığımı fark ettim. Staja birkaç gün kala PHP öğrenmeye çalıştım. Kısa sürede kendimi sevdirip “seçtiğim” yazılımcıdan beraber çalışma sözü kopardım.

Kitaplar ile geçirdiğim dönemin benzerini staj döneminde, ancak bu kez yazılım bakımından geçirdim, uzun saatler çalıştım. Isparta defterini tamamen kapatma üzerine planlar yaparken; bölüm yine yapacağını yaptı. Her şeyi arkada bırakıp Isparta’ya döndüm. Bu süreçte halen çalıştığım şirketten teklif aldım ve uzaktan çalışmaya başladım.

İlk zamanlar, her şeyin en başa döneceği düşüncesiyle epeyce savaştım. Dersler biraz gardımı düşürse de bu kez kilo almadım. Uyku düzenimi 4-5 saat seviyelerine getirdim ve okulla olan ilişkimi en aza indirdim. Kulüp başkanlığını, aldığım sorumlulukları ve vakit kaybettirdiğini düşündüğüm birçok şeyi hayatımdan çıkardım. Bu vakitleri sinemayüzme, bilardo ve bağlama çalmak gibi kafa rahatlatan işlere harcadım. Behzat Ç. izledim.

Yazdığım ufak tefek uygulamaları yayına açacak ve yayınlayacak seviyeye geldim. Android, Yii ve CodeIgniter öğrenmeye başladım, öğrendiklerimi -yarım da kalsa- blogda yazdım. Yeni yıl planı yaptım.

Malum yazıyı birkaç kez daha yazdım. Elektriği geçtim ve Isparta’dan ayrıldım. Aslında donanımcı olacaktım ama, yazılımcı oldum.

Bu yazıyı bana her zaman sabreden, yardım eden, destek olan; yazılımcıya, arkadaşlarıma, aileme ve sevdiğim kişiye ithaf ediyorum.

Teşekkür ederim, iyi ki varsınız.

1 Yorum

Oğulcan

Arşivler

Kategoriler