Üzerinden birkaç hafta geçti fakat yazmazsam olmazdı. Mahmut isimli, Kanada’da yaşayan bir öğrenci 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda evinin balkonuna Türk Bayrağı asmış. Fakat Mahmut’un komşuları bu duruma karşı çıkmış.
Türkiye’de gelenek olduğunu söylerek kendini savunan Mahmut’un evine bir süre sonra “görüntü kirliliği” diyerek, bayrağı kaldırması için notlar gönderilmiş. Bu olayın Türkiye’deki yansımalarını biraz hayal etmenizi istiyorum. Biraz ülkesini seven, biraz milliyetçi bir genç, bu olaya büyük ihtimalle sinirlenecektir. Hatta belki de küfür edecektir. Sonuçta bu bir mahalle baskısı.
Zaten Mahmut’un da “kendisine ayrımcılık” yapıldığını söylemesi üzerine geri adım atılmış ve sitedeki tüm bayraklar kaldırılmış. Bu olayın Kanada yüzü. Gelelim Türkiye ayağına. Yine 29 Ekim, fakat bu kez yer Isparta. 29 Ekim’de Türk Bayrağı asmayan esnafa Isparta Belediyesi tarafından 140 lira ceza verilmiş. Sebebi ise yönetmeliği aykırı olması.
Şimdi bazı arkadaşlar çıkıp, iki olayın birbiriyle alakası yok; burası Türkiye ve Türk Bayrağı asılır tarzından yorumlar yapabilir. Mesele bayrak karşıtı olmak değil. Elbette ki bu ülkenin hep dalgalanan bir bayrağı olacaktır. Fakat bunun yolu devlet zoruyla, ceza tehdidiyle ya da baskıyla olmamalı. Ülkede yaşayan herkesin, tek tip duyarlılık içerisinde olmasını bekleyemezsiniz. Duyarlılık dememin sebebi ise; bayrak asanların bu sıfatla anılması.
Yönetmelikte bulunması bile absürd olan bu kuralın, ilk kez uygulanması da ayrı mesele elbette. Başlıkta da belirttiğim gibi; iki olay, biçim yönünden farklı olsa da faşizmdir. İkisinde de azınlık, çoğunluğa itaat etmek zorunda bırakılmıştır. Eğer ilk olaya sinirle küfredip, ikinci olaya iyi olmuş diyorsanız maalesef daha gideceğimiz çok yol var demektir.
İnsanlara zorla bayrak astırmak ya da zorla bayrak indirmek, ikisinin de birbirinden farkı yok.