Bu günlerde “Dersim’i kim bombaladı?” mevzusu gündemde. Ben Dersim’i değil, ayrı bir İnönü marifetini aktaracağım: Seçim Yasaları.
27 yıllık “Tek Parti Dönemi” 14 Mayıs 1950’de sona erdi ve CHP içerisinden ayrılanların kurduğu Demokrat Parti, iktidarı CHP’den aldı. Peki bu ve sonraki seçim başarılarının arkasında neler vardı?
II. Dünya Savaş sona erdiğinde; sonuç “demokrasilerin zaferi” olarak tanımlandı. İtalya ve Almanya’nın savaştaki yenilgisi, Türkiye’de de meyvelerini verdi ve demokrasi istek ve beklentileri arttı. Sovyet Birliği’nin, Türkiye’den Kars, Ardahan ve Artvin’i istemesi üzerine, İnönü Avrupa ve Amerika’ya yakınlaşmaya başladı. Demokrasi tarafında olan Avrupa ve Amerika’ya yakınlaşmanın bir sonucu olarak da, İnönü muhafelet partisine izin verileceğini belirtti. Ardından 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti kuruldu.
Demokrat Parti kurulduktan birkaç ay sonra, henüz DP örgütlenemeden 21 Temmuz 1946’da genel seçime gidildi (rövanşını 87’de Özal aldı denebilir). Hileli olduğu öne sürülen seçimi, CHP çok rahat kazandı (~%87). DP yalnızca 64 milletvekili (Wikipedia’de bu sayı yanlış) çıkartabildi. Bu sonucu doğuran iki önemli önemli etken vardı: Seçimin aleni (açık) oy, kapalı sayım üzerinden yapılması ve çoğunluk sistemiydi. Kısaca; seçmenler kime oy vereceğini aleni belirtiyor, sayım gizli yapılıyordu. Demokrat Parti, seçimlerde hile olduğu konusunda çok ısrarcı davransa da bir sonuç alamadı. Böylece Demokrat Parti ilk seçim yenilgisini şaibeli de olsa almış oluyordu.
1946 seçimlerini kaybeden DP, haklı olarak “açık oy, kapalı sayım” sistemini değiştirmek için baskılarını arttırdı. Bunun sonucunda da oylama sistemi kapalı oy, açık sayım (günümüzdeki gibi) olacak şekilde değiştirildi. Fakat bütün ısrarlara rağmen çoğunluk sistemi, -İnönü’nün baskıları sonucu- nisbi temsil sistemi olarak değiştirilmedi. DP’nin nisbi temsil istemesindeki amaç, aldığı oy kadar temsil hakkı sağlamaktı. Değişiklik gerçekleşmeyince, çoğunluk sistemi ile 1950 seçimlerine girildi.
14 Mayıs 1950 seçimi sonuçlandığında; DP %55, CHP ise %40 oy almıştı. Fakat İnönü’nün ısrarla değişmesini istemediği seçim sisteminden ötürü, DP 416 milletvekili hakkı kazanırken CHP yalnızca 69 milletvekiliyle meclisi girebildi. Üstelik CHP, birçok ilde 1.000, 5.000 gibi oy farklarıyla seçimi kaybetmişti. Ayrıca ilginçtir partinin genel başkanı İsmet İnönü bile İstanbul’dan seçilememişti. O dönem, iki ilden seçime girmek mümkün olduğu için, memleketi Malatya’dan seçilerek meclise girdi.
Peki sonrasında, bu günlerde memlekete “Demokrasi” getirdi denilen Adnan Menderes -ve partisi- bir önceki seçimde -haklı olarak- değişiklik istedikleri seçim sistemini ne yaptılar? Hiçbir şey. Olduğu gibi kaldı.
Ve bu seçim sistemi sayesinde, 1950-60 arasında rahatlıkla iktidarda kaldılar. Örneğin; 1957 seçimleri sonrası, %47 oy alan Demokrat Parti 424 milletvekili ile meclise girerken, geride kalan %53 oyun temsilini 186 milletvekili yapıyordu. Seçim barajı olmadığını, verilen tüm oyların meclise yansıdığını belirteyim. 4.37 milyon seçmen oyunu 424 milletvekili (DP) temsil ederken, 3.75 milyon seçmen oyunu 178 milletvekili (CHP) temsil ediyordu.
İnönü sağ olsun!
[…] Olay yeri Niğde. Daha ne demeli bilemiyorum. Yorumların, neresinden tutsan elinde kalır. Tamamen ironi, cahillik ve eğitimsizlik dolu bir video. Bu arada İnönü ve Demokrasi demişken; bir önceki yazıyı da tavsiye ederim: İnönü’nün Seçim Yasaları. […]