Volkan Alabaz Röportajı

V

Twitter, Friendfeed gibi sosyal ağlarda gezinenler tanır Volkan Alabaz’ı. Kendisi tiyatro oyuncusu, Almanya’da yaşıyor. Röportaja geçmeden önce kısaca bilgi vereyim:

Köln Universität Institüt Theater bölümü mezunu. Antalya ve Aydın’da şehir tiyatrolarında ve özel tiyatrolarda hem oyunculuk hem de yönetmenlik yaptı. Her Bedene Uygun Deli Gömleği ve Atına Kırmızı Nal Takmış Salak Şövalye adlı tek kişilik oyunları yazıp oynadı. Şu an Almanya-Dortmund’da yaşayan Alabaz, Dortmund Devlet Tiyatroları’nda oyunculuk yapıyor, Fotoğraf sanatı, dalgıçlık, felsefe ve dünya siyasetiyle yakından ilgileniyor.

Röportajı e-posta üzerinden gerçekleştirdim. Tüm sorulara samimiyetle cevap verdiği için kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum!

Soru: Hayatında bu kadar uğraş varken; tiyatro, fotoğraf, şiir, dalgıçlık v.b nereden geliyor bu internet ve blog merakı? Yani günümüzde, gerçek yaşamda ciddi işler başarabilen insanlar genelde interneti 10 dakikalığına kullanmakta. Farklı olan nedir?

İlk olarak merakın nereden geldiğini cevaplayayım: Bloglama işi 2006 yılından beri var, ama beni ateşleyen ve önderlik yapan insan wolkancadır. Ben ilk onunla tanıştım, sonra da okunabilecek düzeydeki güzel blogları keşfetmeye başladım.

Meslekten gelen bir yazma aşkı olduğu için de, benim de paylaşabileceğim fikirlerim olduğunu düşünerek; çok amatörce işe giriştim. Zaman konusunda sıkıntıyı ise bu yıl çok yaşadım; aylardır yazamıyordum mesela. Çünkü, bu yıl için gelecek adına çok çalışmam gerektiğini hissederek güzel işlere giriştim. Aslında bahsettiğin gibi değil. Bizim işleri yapan adamlar zaman konusunda pek sıkıntı yaşamıyorlar. Bu bir talep meselesi, yani ben bir hafta içinde dört kez sahneye çıkıyorum. Bu rakam bile normalde çok, geri kalan zaman eğer başka işlerle uğraşmıyorsam kitap okuyarak, yeni restoranları keşfederek, açılışlara katılarak, yani yine kültürel faaliyetlerle iç içe olarak geçiyor. Tiyatrocuların provalar haricinde zamanı olmaması büyük bir yalan!

Benim bilgisayarlara yakınlığım ise fotoğrafçılık yüzünden kaynaklandı; bir mecburiyet yani. Bu nedenle de ileriye dönük güzel düşüncelerim olduğu için bildiğin gibi iki yıldır blog yazdığım volkanalabaz.com’u portfolyo sitesine dönüştürdüm. Blog işine volkanalabaz.net adresinde; zaman buldukça devam ediyorum.

Soru: Birçoğumuzda fotoğraf çektirmek olmasa da, fotoğraf çekme merakı vardır: Gideyim manzara fotoğrafı çekeyim, düşüncesi genel ilgi alanımızdadır. Senin fotoğraf ya da fotoğrafçılık merakın nerden başladı? Yaşadığın bir olay ya da yönlendiren birisi mi oldu?

Beni hayatımda hiçbir konuda yönlendiren birisi olmadı, ne annem ne babam. Merak ise tam olarak lise yıllarında başladı. Fotoğrafçılık konusunda ise ben her aktörün mutlaka vizörden bakmayı denemesi, hatta bakmayı bilmesi gerektiğine inanıyorum. Biz aktörler, görünmeyi bu kadar seven insanlar olarak, görmeyi bilmeden işimizde başarılı olamayız değil mi? (bu düşünce pek hoşuma gitti)

Soru: Hayatında tiyatronun büyük bir yer kapladığını görüyorum, meslekten daha öte bir şey sanki. Nasıl başladı bu merak? Ailenin tepkileri yada çevrendeki insanların tepkileri nasıldı? Tiyatro konusunda ileriye yönelik ciddi düşüncelerin var mı?

Tiyatro benim
yaşam biçimim, yani hayatımın büyük bir yerini kaplıyor. Aslında ‘hayatım’ az kalır diyebilirim. Başlayış biraz tuhaf oldu, her ne kadar yakın akrabalarımın içinde Türkiye tarafından kabul görmüş ve 2000’li yılların başında rahmetli olmuş usta bir oyuncu olsa da onun yardımını çok sonraları gördüm!

Bu hikâyeyi daha önce hiç bahsetmedim diyebilirim blog dünyasında. Ben öz babam tarafından ilkokul dördüncü sınıfa kadar şiddet gördüm ve annem ile birlikte zor yıllar yaşadık. Bu dönemlerimde çok da normal bir çocukluk geçirmedim sürekli hayal kuran ve bunlara artık inanmaya başlayan biri haline gelmiştim. Babamdan kurtulmayı çok istiyordum kartondan uzay mekiği yaptım tek kaçış yolu olarak orası vardı hayalimde ve okuduğum çizgi romanlarda. Ama başarılı olamadım.

 

Ve yine umutsuz olduğum bir pazartesi günü okul ile birlikte çocuk oyununa gitmiştik. Sahnede bir palyaço vardı ve: “İçinizden birini sahneye alacağım, sorduğum soruya doğru cevap verir ise ona bir hediyem olacak” demişti. Yüzlerce çocuğun içinden el kaldırmadığım halde beni seçti. İşte hayatımın bence dönüm noktası o oldu! Merdivenlerden çıkıp sahneye yüzümü döndüğümde korkarak tekrar aşağıya indim, baktım herkes orada, tekrar sahneye çıktım kimse yok! Işıklar yüzünden kimseyi görememiştim ve çok korkmuştum. Sonra palyaçonun renkliliği sıcaklığı beni çok etkilemişti ve yaşadığım tüm acılar aslında hep hayalini kurup inandığım renkli ülkenin kapısı gibi geldi. Artık başarmıştım…

 

Sonra zaten annem babamdan boşandı bir iki yıl sonra ise bir askerle evlendi. Ben ise hemen ilkokul tiyatrosu kurmuştum ve ara vermeden lise sona kadar devam ettirdim. Ama dedim ya ben çok şanslı idim. Mesela ortaokul birinci sınıftayken Genco Erkal turne bağlamında Antalya’ya gelmişti. Oyunda repliği olmayan sadece çocuğu rolünde görünecek birine ihtiyaç vardı. Beni söylemişler gittim benimle baya bir konuştu o akşam sahneye çıkmıştım. İnanılmaz güzellikte bir şanstı benim için.

 

Çok gariptir ailemden hiç tepki gelmedi. Annem ve üvey babam her zaman desteklediler. Ve çok rahat bir gençlik yaşadım. İleriye göre ise ciddi düşüncelerim yok, çünkü Türkiye’de yapılabilecek birçok şeyi yaptım. Aydın Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda oynadım, Yalçın Menteş Tiyatrosu, Rahmetli Hadi Çaman Tiyatrosu ve birçok ustalar ile yaşadığım ve geride kalan güzel anılar. Ben pek bahsetmeyi sevmiyorum blogda yani ne iş yapıyorsun işte oyuncuyum bu kadar gerisi biraz farklı anlaşılıyor. Eğer geri dönersem sakin bir hayat sürüp oyun yazmayı düşünüyorum. Oyunculuk yapabileceğim düzeyde ve ciddiyette tiyatro maalesef pek fazla yok.

Soru: Blogundaki hakkımda sayfasında -eskiden yazıyordu- yer alan şiir kitabı konusunda bilgi verebilir misin? Duygusal içerikli şiirler mi olacak yoksa işin içine başka mevzular da girecek mi?

Aslında 10 yıldır çıkması gereken bir kitap, ama bir türlü cesaret edemediğim bir çalışma diyebilirim. Bu aralar artık ciddi bir şekilde üstünde çalışıyoruz. İlk önce Almanca olarak çıkacak galiba, sonradan çeviriler Türkiye’de olabilir. Aslında tüm şiirler birbirinin bağlamı hepsi birer ipucu ve bir seri katili yakalamak için deliller gibi bir şey. Temanın içinde aşk, intihar, uyuşturucu, alkol, ihanet, seks ve tarih var. Yani pek Orhan Veli tarzı değil. Bu sefer sonu oynuyorum. (bu kitabı almalı)

Soru: Gerek twitter’da gerekse özel konuşmalarda Türkiye’ye olan özlemi görüyoruz. Neden Almanya’dasın? Daha doğrusu neden yurtdışı ardından neden Almanya?

Karım Alman, ondan dolayı 🙂 Başka gidecek yer bulamadım. Yok, şaka şaka. Eşimin annesi Alman babası Türk bizimkide doğuştan Alman vatandaşı olarak doğmuş ve ben de Avrupa’da Master eğitimi almak istiyordum. Devlet tiyatrolarındaki yaşadıklarım beni neredeyse ülkeden kaçırtmaya yetmişti. Rahatça elimi kolumu sallayarak gidebileceğim tek ülke orası idi o dönemde. Avrupa’nın Tiyatro görüşü benim görüşüm ile çok uyuyordu, kendimi geliştirmek adına güzel bir adım oldu.

Özleme gelince; nasıl olur da özlemem? Doğduğumdan beri denizin içindeyim, deniz kıyısındayım! Güneş ve yaşanabilecek tüm güzellikler… Burada ise deniz yok, güneş yok ve farklı bir kültür… Farklı kültürleri yaşamayı ben de seviyorum, bu yüzden artık Avrupa üzerinde gitmediğim ülke kalmadı; bir Uzakdoğu kaldı diyebilirim

Yine de biliyor musun? Neresi olursa olsun insanın kendi kültürü ve vatanı gibisi yok.
Ben ülkeme aşık bir Türk’üm. Canın deseler; ülkem için seve seve, düşünmeden vererim! Ne şanslıyım ki; Atatürk gibi bir liderin ülkesinde, bir Türk olarak doğmuşum! Bu yaşadığım büyük bir onur aslında… Anlayacağın fazla değil üç beş yıl sonra Antalya’ya geri dönüş var!

Soru: Çok klasik soru olacak ama; oranın insanı ile Türk insanı arasında günlük yaşamı dikkate aldığımızda, fark ne kadar?

‘’Büyük’’ kelimesini ne kadar abartabilirsek o kadar. Biz sıcak insanlarız, onlar soğuk… Biz güleriz onlar somurtur! Biz bir liranın hesabını yapmayız, onlar bir cent için saatlerce beklerler… Hangisi anlatayım bilmiyorum… Ama fark o kadar çok ki. Mesela ilk geldiğim yıllarda yeni tanıştığım arkadaşlarım ile yemeğe gittik. Hesap ödenirken, arkadaşım kulağıma eğilerek bahşiş olarak hesabın %’de bilmem kaçını vermem gerektiğini söyledi! Çok güldüm, adamlar bunları hesaplıyorlar! Ya bırakın ben Türk’üm dedim, çıkardım baya bir bahşiş bıraktım garson şaşırdı; arkadaşlarım ise bana baya bir kızdılar. Bana göre kafayı yemişsiniz siz dedim.

Düşün mesela Garanti Bankası’nın Genel Müdürü işe spor olsun diye bisiklet ile gidip geliyor! Aklın almaz değil mi? Ben burada bunları gördüm… Devlet ise onları inanılmaz tembel yapmışlar. Yemek ve giyim kültürleri ise sıfır, yani artı olarak söyleyebileceğim çok fazla şey yok. Süper markette bile aldıkları bir kola’nın % kaçı şeker % kaçı bilmem ne diye bakan ender milletlerden biri.Sanat dünyası olara ise olayı aşmış durumdalar..

Soru: Hayatın boyunca hedeflediklerinin ne kadarını yaptın, ne kadarı kaldı?

Tiyatro anlamında çoğunu yaptım, Almanya’da bile devlet tiyatrolarında oynuyorum. Ama aklımda hep birkaç proje kaldı. Mesela bir sinema filmi diyebilirim. Bunun dışında artık fotoğrafçılığa ve oyun yazmaya yönelmek istiyorum.

Soru: Blog yazarı olarak bu işlere bakış açın nedir?

Her şeyden önce yazmak ve paylaşmak güzel şey. Türk Blog Kürede bir ara seviye baya bir düşmüştü, ama şimdilerde son derece çıta yükseldi diyebilirim. Emin ol Türkiye’de ki blog yazan arkadaşların birbirleri ile olan bağları dünyanın hiçbir yerinde yok! Bu durumu orada olamadığım için kıskanıyorum. Ama bir de belli başlı bloglar hariç düzenlilik yok buda zamandan kaynaklanıyor…

Soru: Bir gün Türkiye’ye gelirsen hayatında çok şey değişir mi? Tiyatro ya da kitap çalışmalarını hızlandırır mısın?

Türkiye’ye geri dönersem tiyatro çalışmaları devam etmeyecek. Çok parlak ve düzgün bir tiyatro dan teklif gelmediği sürece tabii ki. Kitap çalışmalarına devam etmek istiyorum biraz da adımın kalıcı olması için bir şeyler yapmalıyım. Şu ana kadar bir tek Muzaffer İzgü’nün Sınır/Duvar adlı Bilgi Yayınları’ndan çıkan oyun kitabının kapaklarında ve iç sayfalarında fotoğraflarım ve adım var. Bu yönde aslında çok tembellik yaptım ve geç kaldım. Bunun dışında sakin bir hayat istiyorum mesela şarap yetiştireyim, göz önünde olmayayım, sadece kitaplarım ve fotoğraf makinem. Şu araları çok hızlı geçiyor hayatım.

 

Bu arada teşekkür ederim bana değer verip bloguna konuk ettiğin için. Gayet keyifli bir sohbetti.

 

Ben teşekkür ederim içtenliğin için. Umarım bir gün tanışma fırsatım olur da şu soruların getirdiği samimiyet üzerine birer kadeh şarap içeriz.

Volkan Alabaz: PortfolyoBlogTwitter

Not: Sorupta cevap alamadığım ve yayınlamadığım hiç bir soru yok. Cevaplarda da düzelttiğim herhangi bir bölüm yok.

Dip not: Bu yazıyı 2009 yılının mart ayında yazmıştım, eski arşivimi buraya eklediğim için, tekrardan buraya koydum.

Yorum yaz

Oğulcan

Arşivler

Kategoriler