Yerel Seçimlere Giderken Ankara ve Kent Tahayyülleri

Y

2014 yerel seçimleri yaklaşırken, seçimin tarafları ve analizcileri İstanbul üzerinden tartışadursun; ben bir Ankaralı kent vatandaşı olarak, Ankara üzerinden, kent tahayyülü yaparak bir şeyler yazmak istedim.

Ankara, pek de uzak olmayan bir geçmişte; merkezde meşhur Mustafa Kemal heykelinin (Ankara Zafer Anıtı’dır resmi adı) yer aldığı Ulus Meydanı’na yürüyüşle 8-10 dakika uzaklıkta olan Gençlik Parkı -ki aynı çevre üzerinde 7 müze, 1 anıt, 1 kültür merkezi, 1 devlet tiyatrosu, 1 opera yer alır- ve yine başka bir merkez olan Kızılay’da Güvenpark, Sıhhiye’de Abdi İpekçi Parkı ve Kurtuluş Parkı, güneyde kentin simgelerinden biri olan Atakule’ye yalnızca 10 adım mesafede olan ve Ankara’nın saklı bahçesi olarak da bilinen Seğmenler Parkı ve ardılında Kuğulu Park, kuzey-batısında kentin tarihini yansıtan ve önemli turizm merkezi olan Atatürk Orman Çiftliği’yle insanların aklında yer etmiş bir kentti.

Günümüzde bu kent imgelemesi yerini, insanların ekseriyetle merkez(ler)den kaçtığı; Gençlik Parkı’nın yozlaştığı, Güvenpark’ın 7/24 çevik kortejine(!) mahkum kaldığı, Abdi İpekçi ve Kurtuluş Parkı’nın ülkenin siyasal politikasına kurban gitmiş yoksul kesime tam manasıyla ev sahipliği yapmasından ötürü kent ahalisinin uzaklaştığı, hiçbir modern kentte uygulanmayacak bir politika olan AOÇ’nin imara açılmasıyla ormanın talan edildiği, ancak öte yandan bu parkların boşluğunun; şehrin en uzak yerlerine yerleştirilmiş, ulaşımın ise; toplu taşıma yetersiz, düzeysiz ve pahalılığı yüzünden çoğunlukla özel araçlarla sağlandığı, metrosuz, otopark ücretlerine tâbi olan parklarla (Mogan, Harikalar Diyarı, Göksü vb.) doldurulduğu, merkezin ise insan/yayaya ve meydan kültürü yerine; temel amacın kapalı alanlar olduğu avmlere, iş merkezlerine mahkum edildiği bir kent imajına bıraktı.

2000'li yılların başında Abdi İpekçi Parkı
2000’li yılların başında Abdi İpekçi Parkı

2 uzun cümlede özetlemeye çalıştığım Ankara’nın dünü ve bugününün (ve muhtemel geleceği) vebâlini yalnızca Melih Gökçek’e yıkmak, basiretsizliği ne kadar ön planda olursa olsun, yersiz olacaktır. Gerçek şu ki; Ankara özelindeki bu ‘kentin evrilme süreci‘ (değişim demek hafif kaçar) büyük perspektifle bakıldığında; esasında hükümetin neoliberal politikalarının kentlerde yarattığı ağır tahribattır.

Bugün Ankara’yı ve Türkiye’yi yönetenlerin daha çok plaza/iş merkezi, daha çok avm, daha çok kapalı alan, daha geniş (transit) yollar kısaca ‘daha çok asfalt ve daha çok beton‘ hedefi gütmesinin altında; kollektiviteden uzak, doğrudan tüketim toplumu beklentisi ve isteği yatmaktadır. İnsanların kent meydanlarında ve merkezlerinde yaz / kış fark etmeksizin kapalı alanlara mahkum bırakıldığı bir anlayışla karşı karşıyayız.  (en yakın örnek Gezi Parkı).

Bir dönem Atakule’de yapılan alışverişin (Atakule, kent simgesi olmasının yanında aynı zamanda sosyo-kültürel donatılara sahip bir alışveriş merkezidir) soluklanmasını yemyeşil Seğmenler Parkı’nda yapabilmek kent insanı için sıradan bir eylem iken; bugün televizyon reklamlarımızı ‘evinizden AVM’ye tek asansörle inmek istemez misiniz?‘ saçmalıkları süslemekte.

Öte yandan Ankara’daki bir başka avm olan Kentpark’tan (veya Cepa’dan, evet yanyana iki dev avmden söz ediyorum) çıktığınızda kendinizi Ankara’nın en işlek 2. bulvarı üzerinde bulmanız işten bile değil. Metro elbette ki yok (10 yıldır bitemedi), kent merkezine ulaşmak için elinizdeki muhtemel alışverişlerle, durağa gitmek için katetmeniz gereken mesafe 3 metre 60 santim genişliğindeki kaldırımda 600 metre, yaya önceliğine namüsait bir cadde geçişi ve inip çıkılacak 90 adet merdiven basamağıdır.

Böyle bir ‘evrilme süreci’ geçiren Ankara imgesinin içinden, ne yazık ki 10 vatandaştan 8’inin zihnininde yer etmiş “Hem bulvarların ucunda avmlerimiz olsun ama öte yandan trafik problemimiz olmasın, hem yaya ve insan öncelikli yaşanabilir bir kent olsun yine de yüksek binaların olduğu sitelerde yaşayabileyim, hem haftasonu kaçabileceğim yeşil alanlar olsun ama öte yandan bu alanlara özel aracımla transit ve trafiksiz yollardan ulaşayım” fikriyatını çıkartmak mümkün değildir, hatta hayalciliktir, saçmadır. Ankara’yı bilmeyenler için tekrar edeyim; evet, Ankara’da esasında nasıl bir kentte yaşamak istediğini kafasında oturtamamış, oksimoron ifadelere sahip yüzbinlerce insan var. Tabii böyle bir Ankara imgesini, çeşitli şekillerde empoze eden bir belediyecilik anlayışının bundaki payı çok büyük.

Bu noktada, plansız ve temelsiz kent politikalarının oluşturduğu sorunlardan biri olan ulaşım ve trafik sorununa geçiş yapmak doğru olacaktır. Kentpark ve benzeri onlarca örnekte görülebileceği üzere; başta metrosuzluk olmak üzere, ulaşımın eksik kalması, eksik olmadığı yerde ise hatalı planlanması kentte yaşamını sürdüren her insanı özel araç kullanımına teşvik etmektedir.

Ne yazık ki eldeki tüm istatistiki veriler de bu dayatılan teşviği her adımda doğruluyor. Zira nüfus yoğunluğuna oranla kişi başına en çok araç düşen, otomobillerin kayıtlı motorlu taşıtlara oranı en yüksek olan, yıl bazında en çok araç artışı olan il tabii ki Ankara. 2005 yılında Ankara’da 600bin’i otomobil 930 bin motorlu araç varken, 8 yıl sonra, günümüzde, kentteki araç sayısı %50’den fazla artışla 1 milyon 463 bin’e (1 milyon 56bin otomobil) yükselmiş durumdadır.

Diğer tarafta ise, böyle bir hızla büyüyen ekosistemi, önce teşvik eden, çözüm olarak ise sürekli genişletilmiş ve yeni otoyol projeleri getiren yani asfalt belediyeciğiliğinin ötesine geçemeyen bir anlayış mevcut.

Kentin trafik sorununu, var olan belediyecilik-hizmet anlayışı; kendi politikalarına hizmet etmesini istediğinden ötürü, ‘dar gelen gömlek’ mantığıyla okuyup, çözümü de ‘daha geniş gömlek’ olarak sembolize edilebilecek ‘daha geniş ve yeni otoyollar’ olarak tanımlamaktadır. Oysa ki gömleğin dar gelmesinin çözümü daha geniş gömlek değil, kilo vermektir. Yani pratikte özel araç kullanımına teşviği planlı olarak azaltıp, toplu taşımaya yönelik teşvik ve plan yapmaktır. Bunun dışında yapılan her türlü ‘gömlek genişliği’ yaklaşımı kentin yaşanabilirliğini her geçen gün azaltırken, egemen zihniyetin bilinçli politikalarına da yağ sürmektedir.

Sorunun sebebinin bilinçli yürütülen kent politikaları olması bir yana, sorunun çözümü zannedilen politikaların da aslında nihai amaca hizmet ettiği ortadadır. Bu nihai amaç; en geniş otoyollardan özel araçlarla transit olarak alışveriş merkezlerine, iş merkezlerine ve diğer kapalı alanlar gidildiği; özel araç dışındaki (toplu ulaşım, bisiklet ulaşımı vb) ulaşımın mümkün olduğunca zorlaştırıldığı, para harcamadan ve kültürel aktiviteye müsait şekilde oturulacak açık alanların ise her güçün azaltıldığı bir kent tahayüllüdür.

En az bu politika ve beraberindeki tahayyül kadar sakıncalı olan bir başka durum ise, kent insanlarının bu çözüme inandırılmış olmasından kaynaklı sürekli ‘daha geniş gömlekbeklentisidir. Böylelikle kentlerde sıkışık trafiklerin sürekli, daha geniş ve yeni yollarla veyahut transit geçişleri sağlayacak şekilde çözüleceğini düşünen hakim egemen zihniyete eklemlenmiş bir kent kesimi oluştu. Kısaca asfalt zihniyeti diyebiliriz.

Bu sürecin bambaşka bir tarafında ise; sorunun aslında kendisi olan kent politikalarına, getirilen çözümün plansız ve yanlış uygulanmasından ötürü şehrin olduğundan daha yaşanamaz hale gelme durumu var. Yani genişletildiği ve eklendiği zannedilen yolların da plansızlığı.

Bir örnekle devam edelim.

Eskişehir Yolu'ndaki Gökkuşağı
Eskişehir Yolu’ndaki Gökkuşağı
Fotoğraf, Ankara’nın en çok kullanılan 2. bulvarı olan İnönü Bulvarı’ndan (Eskişehir Yolu). Adı Gökkuşağı olan, amacı ise otoyol ortasına ‘insan odaklı hizmet’ sosuna bandırılmış rant olan bu yapı tam bir ucube. 2005 yılında 3.6 milyon (o zamanın parasıyla 3.6 trilyon) para harcanarak olabilecek en saçma yere konumlanan yapı incelendiğinde görünen trajikomik hezeyandan öte bir şey değil.
gokkusagi8
Gökkuşağı Öncesi ve Sonrası

Temsili haritada görüldüğü üzere, bulvara 2005’te konuşlanan Gökkuşağı’nın temel amacı, insanların açık alanda (evet açık alanda) vakit geçirebileceği refüj genişletmek suretiyle bir rekreasyon alanı oluşturmak. Buraya kadar her şey güzel gerçekten. Peki pratikte ne olduğuna bakalım.

Gökkuşağı Uydu Görüntüsü
Gökkuşağı Uydu Görüntüsü

Uydu görüntüsünde yolun tam ortasında yer alan Gökkuşağı’nın iki yanında kalan bulvar baştan sona otobüs, minibüs ve dolmuş duraklarıyla dolu. Buradaki refüjü daraltmak suretiyle rekreasyon oluşturmak her şeyden önce toplu taşımaya büyük bir engel. Bunun emarelerini insanlara açık havada yaşam alanı oluşturmaya çalışılırken 30 santimle sınırlı kalan kaldırımlardan anlamak mümkün.

İnönü Bulvarı’nda hareket eden istisnasız tüm toplu taşıma araçlarının uğramak zorunda olduğu bu bölgede, durakta inen veyahut durağa gelecek yayaların karşıdan karşıya geçmesi için gereken tek olur yöntem trafik ışıkları. Dikmen-Balgat, Bahçelievler ve Ümitköy trafiğinin konuşlandığı göbekte kısmen sağa dönüşler hariç toplu taşıma araçlarının hareketini kısıtlayacak her türlü saçmalık mevcut.

Eskişehir Yolu’nun batı yönünden gelen toplu taşıma araçları (sarı ok) plansızlıktan ötürü, göbeğin devamında kendisine eklenen Dikmen-Balgat araç trafiğiyle (sarı ok) tek şeritli bir yol (kırmızı ok) üzerinde ilerlemeye mahkum durumda. Buradaki en kritik nokta ise Gökkuşağı’nın doğu-batı yönlü 400 metre ötesinde, yerin altında, özel araç kullananların transit geçişini sağlayan alt köprü bulunmasıdır (yeşil ok). Bingo! Gökkuşağı, toplu taşımayı engellemekten ve alttaki yoldan transit geçmeyi sağlayacak özel araca özendirmekten başka bir işe yaramıyor.

Çıkarımların ışığında görünen tek somut gerçek ortada rant kere rant olduğudur. Şehir insanına alan açmak adına hem toplu taşımaya hem de alana gitmek isteyenlere yapılan adeta bir zulüm var ortada. Nitekim Gökkuşağı’na gelen tüm işletmeler kısa süre sonra terk etmek zorunda kaldı ve 5 yıldır bomboş olarak etrafındaki her şeye işlevsizlik sağlamaya devam ediyor.

Yazının sonuna gelirken birkaç noktayı aydınlatmak isterim. Bu konuyu kaleme alma ihtiyacım, sıkıntının isimlerde, partilerde değil zihniyetlerde olduğunun altını çizmektir.  Bu sebeptendir ki; örnekleri çoğaltmak yerine daha çok teorik ve tarihsel evrilme üzerinden bir anlatım yolu izlemeye çalıştım. Trafik sorunun görünen yüzü yerine, bu sorunların altında yatan ve salt trafik sorunundan daha büyük perspektifle bakılması gerektiğini düşündüğüm bir noktaya yani kent tahayyülüne dikkat çekmek istedim.

Bu kent tahayyülünün içine çevre kirliliği, (yenilebilir) enerji, nazım planları gibi birçok parametreyi ekleyip yazıyı boğmak yerine; direkt günlük yaşamdan, Ankara’da yaşamış herkesin hafızasını biraz zorlayarak süreci algılayabileceği bir yazı olduğunu düşünüyorum.

Yerel seçimler yaklaşırken benim adayım; bu evrilme sürecini önce durduracak, ardından da planlı şekilde tersine çevirecek olan adaydır. Partisi ve adı önemli değil ancak kim(ler) olamayacağı aşikar. Lütfen nasıl bir Ankara’da yaşamak istediğinizi düşünün ve yerel seçimlere bu açıdan bakın. Hiçbir şey için hala ve henüz geç değil.

Ankara
Not: Melih Gökçek, Ankara’nın trafik ve ulaşım sorunları, yerel seçimlerin durumu bambaşka yazıların konusdur; bu yazının bu tarz lokal gündemler çerçevesinde okunması en son isteyeceğim şeydir.

Kaynaklar:
Ankara fotoğrafı: Eren Aksoyoğlu – @erenaksoyoglu
Abdi İpekçi Parkı fotoğrafı: Anonim
Gökkuşağı fotoğrafları: Haberpostasi.com
Gökkuşağı uydu görüntüsü: Google Maps
Trafik ve diğer veriler: TÜİK

2 Yorum

Oğulcan

Arşivler

Kategoriler